13 Aralık 2012 Perşembe

Ev Ararken Emlakçı Ne Der Ne Demek İster

Hayatta herkesin başına gelebilecek bir maceradır kiralık ev aramak, bu macera Indiana Jones ruhlu emlakçılarla daha da eğlenceli olur. Artık yılı da katarsak tam 8 ay ev aramış bir insan olarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki; Mavrası en bol meslek Emlakçılıktır.

Şimdi gelelim bu süreçte tatlı bir masal gibi dinlediğim emlakçı gazozlarına;

Bir önceki kiracı ev satın aldı diye çıktı: Demiyor ki; banyo, tuvalet foseptik gibi kokuyor, üst komşunun ikizleri sabaha kadar susmuyor, akşam 7 den sonra kombi yanmıyor, sallıyor da sallıyor. Bir önceki kiracı 50 TL. yi geçmez denen aidata her ay 450 TL. ödemiş, arkasına bakmadan kaçmış, onu hiç demiyor.

Çatı Dubleks: Türkçesi, göt içi kadar evi sana amerikan rüyasi gibi pazarlıyorum. Bu ferah evlerin salonuna yan yana üç kişi sığamazsınız, yağmur yağdımı çatı akar, ahşap parke kabarır, merdiven altına kovaları koyar Neşeli Günler'i çevirirsiniz harika çatı dubleksinizde.

Kot Farkı Var: Arkası Maslak Oto Sanayiye, ön tarafı yoldan geçenlerin ayakkabılarına bakan, asansöre binince -2 ye basılan evlerde kot farkı vardır. Emlakçı, arka tarafın manzarası şahanedir, evin yapıldığı alan eğimli olduğu için ön tarafta kot farkı var dese de inanmayın, o kot kafalı laz müteahhit farkıdır sadece.

Batı Cephesi Güneş Alıyor: Yani diyor ki; güneş ağzının içine doğuyor, hüzme hüzme ışık doluyor eve, stor da yaptırsan, perde de taktırsan nafile. Akşama kadar batı cephesinden aldığın ışıkla Güneş Tanrısı Ra gibi dolaşırsın evde, gündüz uykularını da kapalı havaları bekleyerek tatlı tesadüflere bırakırsın.

Ters Dubleks: İşte en sevdiğim tanım. Ben emlakçının ters dubleks dediği eve bir girdim, harigaa, adeta Yedikule zindanları. Zeminin altındaki 3 oda zifiri karanlık, rahatlıkla deniz altı parkedilebilir. Emlakçıya; "aşağıdaki odalar çok karanlık" dediğimde, "isterseniz bu odaları çok effektif" kullanabilirsiniz dedi. Nasıl bir effektiflik acaba; fotoğraf mı tabedicem, biber mi kurutucam orda hiç anlamadım.

Kent Manzaralı Ev: Mutfak penceresinden bakınca karşı apartmandaki adamın koltuk altını görmek demek kent manzarası, daracık sokaklarda ecik bücük evler demek. Batı cephesi Tem Otoyolundaki tırlara, doğu cephesi zili diling çiling diye çalan bir okulun bahçesine bakıyor demek, gürültüden akşama kadar huzur yok, Lustrala başlayın demek.

Leb-i Derya: Leb-i derya diye gezdiğim evde, balkondan belime kadar sarkıp, sola kıvrılınca denizi rahatlıkla görebiliyordum. Sadece düşmeden sarkmam, dengemi kaybetmeden bakmam yeterliydi. Emlakçıya, ben bu şahane evi hakedicek naaptım diye ağlarken,  neb-i derya neb-i su birikintisi görebildiğim o muhteşem evden koşarak uzaklaştım.

Evi Çok İsteyen Var Kapora Bırakırsanız: Emlakçı bu cümleyi kurduğunda kendimi tutamayarak; "at yalanı s...eviym inanı" demişim. Çünkü bir emlakçı evin çok talibi var dediğinde bilin ki o eve 6 aydır müşteri gelmemiş, iki kere fiyatı düşmüş, son şansları sizsiniz. Ama emlakçının yüzünde öyle bir ifade var ki; sanki Donald Trump'ın rezidansını kiralıyor, 10 dakka içinde tutuyorum demezseniz diğer 3 kiracı arasında evi açık arttırmayla satacak. Hemen hızlı adımlarla uzayın ordan hemen.

Ben tabi ki bu arkadaşların gösterdiği evlerin hiçbirini tutmayıp, heybemde güzel anılarla ayrıldım emlak ofislerinden. Ve bildiğim tanıdığım bir arkadaşımın sahibinden kiralık evine yerleştim, Almanya'dan oğlu gelene kadar...


   

 

5 Aralık 2012 Çarşamba

-Düğün Günü- 

Düğün sabahı kuaförün 45 dakika geç gelmesiyle her şey domino taşları gibi yerinden oynadı ve yaratıcılıkta sınır tanımayan gelin-damat fotoğraflarını çektirmeye vaktimiz kalmadı. Çok üzgündüm, fotoşopla damadın beni kemençe gibi çaldığı bir düğün fotoğrafım olamayacaktı. Buna da dayanırız diyerek yola devam ettik. Gündüz nikah, akşam düğünümüz olacaktı ve maraton başladı. 

Hazırdık; 2000 kişiyi öpmeye, yanaklarımızı yırtan bir gülümsemeyle insanları selamlamaya, topuklarımız zonklayana kadar ayakta durmaya hazırdık. Mecburduk; herkesle tek tek fotoğraf çektirmeye, 20 yıldır görmediğimiz amcamızın gelinini hatırlıyor gibi yapmaya, ayıp olmasın diye altın kesesine bakış bile atmamaya mecburduk. Nikah merasimi bittiğinde ikimizde ilk devreyi  tamamlamış olmanın mutluluğuyla otelin yolunu tuttuk. Hala şaşkındım, bir elimde bundan sonra bütün hesapları ordan ödeyeceğim aile cüzdanım :), diğer elimde rahatlıkla dumble olarak da kullanabileceğim 5 kiloluk gelin buketimle düşünüyordum, evlilik insanın geri kalan hayatının ilk günü müdür, yoksa güzel bir ilişkiyi taçlandıran bir nokta mıdır? Ben kafamdaki sorularla Carry Bradshaw triplerinde yola bakarken, arabanın camına Şıpakk! diye bir çocuk yapıştı, yapıştı diyorum çünkü gerçekten de sinek gibi bızzt dızzt diye sesler çıkararak kaşıyla gözüyle bize bahşiş atın demeye çalışıyordu. Çocuk arabaya öyle bir tutunmuştu ki, bahşişi vermesek bizimle balayına kadar gelecekti. O badireyi de atlattıktan sonra düğünün yapılacağı otele geldik. 

Odada biraz dinlendikten sonra bir kaç kadeh bişey içip balo salonuna giriş yaptık. Giriş yaptık dediysem ikimizin elinde birer mikrofon, ayrı ayrı kapılardan şarkı söyleyerek salona girdik. Ben, adeta "O Ses Türkiye" benmişim gibi rahat tavırlarla şarkıyı söylerken, eşim heyecandan dizlerini bile kırmadan şarkıyı bitirmişti. Biricik arkadaşlarımızın alkış ve tezahüratlarıyla ilk dansımızı da tamamlayıp, tekrar davetlileri öpme ve fotoğraf merasiminden sonra kendimizi piste attık, ama ne atmak. Düğünde çekilen görüntülerin dvdsi gelince ne kadar oynadığımı anladım. Bir insan 4 dvd boyunca tuvalete bile gitmeden oynar mı? A diyolar A dan oynuyorum, B diyolar B den oynuyorum, adımı unutmuşum, saçım dağılmış, duvağım kayıp ama ellerim hep havada, hep bir sonraki şarkıyı bekliyorum. Damatsa düğünün yarısında yok, yokluğunu farketmiyceğimi düşünerek, ki dvd de farkettim gerçekten, ya sigara içmeye çıkmış, ya da arkadaşlarıyla sohbet etmiş, baya cool bi davet geçirmiş yani. Ama düğün gecesi gelinlere bişey oluyor, kafa yanıyor, kayış kopuyor, yarın yokmuş gibi, bundan sonra kötürüm kalacakmış gibi dans ediyorlar. Ben sabah 3 e kadar pistteydim, damatlı ve damatsız. Dvdyi izleyince utandım kendimden, lastik top gibi zıplamışım bütün gece.

Artık emin olduğum birşey var, düğün sadece kızlar için yapılıyor, onlar süslensin, elbiselerini göstersin, kurtlarını döksün diye. Siz hiç bir erkekten şöyle bir şey duydunuz mu; "Düğünde Arif'le pişti olduk yaa!" duyamazsınız, zaten smokinleriyle hepsi penguen ailesi gibiler. Ama kızlar bu korkuyla geçirir düğünlerin ilk yarım saatini, acaba elbise mi başka kim giydi diye ürkek bi güvercin gibi etrafı süzer. Bir de olmazsa olmaz damat halayı vardır. Her halay gibi damat halayının da en güzeli senkronize olanıdır ama yanına fazla heyecanlı biri düşmeye görsün, halayın sonuna kadar omzunla götün aynı hizada dans edemezsin.  


Düğün gecesi o kadar eğlenmiştik ki, sabaha kadar devam etse bi 50 kişi rahat kahvaltıya kadar pistteydik. İyi ki hayatımızda böyle güzel insanlar var dedik bütün gece iyi ki...

Ve düğüne ilişkin son sözler;

1- Damadın sırtını yumruklama fikrini ilk kim buldu ve bu fikir neden hiç bozulmadan günümüze kadar geldi?
2- Düğün videomuzu çift kamera ile çektiğini iddia eden sevgili kameraman; çift kamera kullanmana rağmen neden bütün gece beni antrikotmuşum gibi sadece sırtımdan çektin?
3- Kansere çare bulan bilim insanları neden düğün gecesi masa masa gezip davetlileri öpmeye bir çare bulamadı?

Mutluluğumuzu paylaştığınız için hepinize çok teşekkür ederiz.

Sevgiler...

    

23 Kasım 2012 Cuma

-The Düğün- 

Yıllar sonra gönlüme göre birini bulup, Allahın izniyle babamdan istenip, düğün hazırlıklarına başladım. Dikkat ettiyseniz başladık değil başladım diyorum, çünkü bu süreçte damat, organizatorler için salondaki kolonla, masayla eş değer. Onun görevi sadece en seri ve en hızlı şekilde Spider Man gibi paraları havaya sıkmak. Ama gelin öyle mi; gelin başı onda, gelin yolu onda, gelin buketi onda, yani düğün esnasında Allah muhafaza damat olmasa, vallahi çok farkedilmez yokluğu; gömlek değiştirmeye gitti, sigaraya çıktı diye bütün düğünü idare eder bi gelin tek başına. 


Gelelim bu melekleri kıskandıran gecenin hazırlıklarına; Önce tabi Mekan. Bu büyük bir sıkıntı; çünkü herkes sözleşmiş gibi aynı hafta evleniyor, herkes aile olmak için birbiriyle yarış ediyor ve bu yüzden hiçbir otelde yer yok. Araya binbir tanıdık koyup İstanbulun en güzel otellerine gidiyoruz ve zannediyoruz ki en azından genç yavrularımıza yardım için %25 indirim yaparlar. Kişi başı yemek fiyatını sorduğumuzda şu cevap geliyor, biz size hemen bir teklif geçelim (yani geçirelim:)  Ve atıyorum kişi başı 140 euro olan mekanın, -en son o da sizin için notuyla- 135 euroya geldiğini görüyoruz gözlerimiz dolarak. (Nedense adeta Floransada evleniyormuşuz gibi her yer euro ile fiyat veriyor, yani otellerimiz Avrupa Birliğine çok hazır.)


İkinci etap, düğün detaylarını organize eden organizasyon şirketleri; yani ingilizce adıyla "Wedding Planner"lar. Allah Allah diyor insan ismini duyunca, heralde ben bunlara herşeyi teslim edip çekilicem, düğün günü de gelinliğimi damatlığımı çekip, nikahtan sonra piste koşucam. Ama öyle olmuyor elbette, günde 20 kere telefonda konuşmanıza rağmen, beyaz istediğimiz gül sarı, kesinlikle olmasın dediğimiz peçeteler, kuğu şeklinde katlanarak geliyor, ayakta kalan davetlilerse hipnoz ve telkin yöntemi ile bekletiliyor. 

Gelelim bunların fiyatlarınaaa; Herkesin yedirebildiğine geçirdigi bir sektör düğün organizatörlüğü; osuruktan bir ayna üstüne 5 şamdanlı mum, yanına da kuğulu peçete koyup,  masa düzeni kişi başı 50 tl. diyorlar. Siz de hemen 50 tl.yi 400 kişi ile çarpıveriyorsunuz. Ekstra birşey mi istediniz
mesela sandalye giydirmek, tabi hemen yapalım, yalnız sandalye başı 5 euro diyolar. Tabi hemen onu da tl ye çevirip 400 le çarptığımızı söylememe gerek yok. Zavallı damat evlenmese Ferrari alabileceği bu parayı etrafa saçarken, siz sahne, ışık, dj ve sanatçı ile anlaşıyorsunuz. Tabi ya, herkes sizin için kalkıp gelecek o gece, insanlar güzel bir ambiyansta eğlenmesin mi? Onda da çeşitli fiyatlar var tabi, Şişhaneden 150 tl ye alacağınız  robot ışıklarla sahneyi aydınlatıp, 20 bin tl isteyenler, herkesin ipod listesinden çalabileceği remixleri 3 saat çalmak için 10 bin tl isteyenler bu süreçte sinirlerinizi baya yıpratıyor. Ama en güzeli fotoğraf ve video. "Hikaye Fotoğraf" diye cıncıklı bir isim bulmuşlar. Nedir, sabah gözünün çapağıyla seni kuaförde çekmeye başlayıp, makyajım Devran Çağlar gibi oldu diye ağladığın andan, düğün sonunda ayaklarin şiş odaya çıkana kadar sapık gibi takip edip, bunun için de ekstra 7500 tl istiyorlar. Kazara sen buna gerek var mı dediğinde -Aaa lütfen siz bunu hiç sormamış olun, herşeyden kısın bundan kısmayın diye sizi hipnotize ediyorlar. Sanki Mr. and Mrs. Smith çiftiymişiz gibi, çift kamera takibi de bizden diye ekliyorlar. 

Ve herşey bitip survivor gibi düğün haftasına geldiğinizde, sizi dramların en büyüğü bekliyor; davetlilerin oturma planı. İşte biz bu noktada imam nikahıyla yıllarca yaşamaya karar verdik. Şöyle ki; bizim insanımızda lcv (yani lütfen cevap veriniz) kültürü yok denecek kadar az. Aranan davetlilerin bazıları da sanki James Bond muş gibi;  -Son saniye göreve çağırmazlarsa gelirim-  gibi gizemli cevaplar verince, siz de mecburen tahmini kişi sayısı ile masa düzeni yapıyorsunuz. Ama dert bitti mi bitmedi. Halamlar dayımlara küs, Ahmet Selin'in eski sevgilisi, protokolu katiyen ikinci sıraya koyamam diye diye, düğünde en çok eğlenmek istediğiniz arkadaşlarınızı en rutubetli, en duvar dibi masalara atıyorsunuz. Bir de gelip gelmiyeceği son dakika belli olan bordo bereliler geldi mi hooop bir daha masa düzeni bir daha çile, çünkü masalar 10 kişilik ve birbirini seven, en azından tanıyan 10 kişiyi bir araya getirmek, gazete eklerine sudoku hazirlamakla eş değer.

Ama anlayışlı eşim ve ben bunların hepsinin altından kalkarak geldik düğün gününe. Ve en büyük eğlence de o zaman başladı işte.

O da bir sonraki yazımda...

Sevgiler 

Ayşe Balıbey Tanıl

(hahahahaa hep bunu yapmak istemiştim:)

22 Temmuz 2012 Pazar

Erkekler ve Burçları...


Maydanoz bile alırken manava burcunu soran bir insanım, insanların burcu önemlidir benim için.  İyi arkadaş, vefalı koca, vatana millete hayırlı evlat olup olmadıklarını şıppadanak anlarım burcundan. Annem de böyledir benim, musluk tamircisinin contayı sıkışından anlar burcunu, başak burcu bu, titiz yaptı işini, etrafı sulamadı bahçıvan gibi der. Konuya bu kadar vakıf olduğum için; bugün size erkekler ve burçlarından bahsedicem.

KOÇ ERKEĞİ: Yüce Rabbim! Koç erkeği kadar sanatsever, yemekten, içmekten gezmekten anlayan bir erkek daha olamaz. O kadar anlar ki, sizi bunaltır. O onla yenmez, bu bunla giyilmez, o müzik asla içkisiz dinlenmez, diye diye yer bitirir ömrünüzü. Bu adamla yemek kursuna gitseniz, sizi kenarda oturtup, bak bu böyle soyulur diye sizi kenara itikler, bütün menüyü tek başına yapar. Bir de gözü dışardadır ki aboww!, halk arasında "götü başı oynuyo" denen insandır, ama ben flörtözüm sohbet etmeyi seviyorum der ve o huyuna da mutlaka havalar süsler verir. Bir de eski sevgililerinin hepsiyle arkadaştır, hepsinin çocuğuna çeyrek takacak kadar hukuku vardır, ama temiz kalpli, iyi insanlardır neticede...

BOĞA ERKEĞİ: Boğa erkeğinin para işlerine kafası çalışır, disiplinli, eğlenceli, hayat dolu insanlardır. Çok güzel yemek yapar, felaket kin tutarlar, mahşer günü sorgu melekleri kesin boğa burcudur, iyiliği de kötülüğü de asla unutmazlar. Yemeğe, eğlenceye halvete, düşkünlerdir. Arkadaş grubunun gizli lideri olduklarını düşünürler ama değillerdir. Hayatta bir tek duygularını yönetemezler. Aşık olunca akıllarını çıldırırlar. Boğa erkeği için önce kendi hayatı gelir, yandım ölüyorum desen, "dur şu elimdeki işi bitireyim, o arada sen ölmemeye çalış" diye mantıklı açıklamalarla sizi reddederler. Hayır demeyi bilen prensipli burçlardandır, ne diyelim HAYIR'lısı...

İKİZLER ERKEĞİ: Bu burcun erkekleri komiktir eğlencelidir ama o kadar! Çoğu ayran gönüllüdür, hemen  aşık olurlar, bir heyecan şakalar komiklikler tatlılıklar sonra cortlarlar, ilişkinin sonunu getiremezler. Vardır muhakkak ama, ciddi ilişki yaşayanına çok rastlamadım. (ciddi ilişki de neyse!) Gece aşık uyuyup, sabah sizden tiksinerek uyanabilirler. İş hayatında çok hırslıdırlar, çok paraları olsun isterler, iyi yaşamak isterler o yüzden  pire gibi çalışırlar. Gel gelelim para olmadı mı da, bir kompleks bir onu bunu boklama vardır bünyelerinde. Arkadaş canlısıdır hepsi, arkadaşları için yapmıycakları iyilik yoktur, çevreleri tarafından baya sevilirler, eğlenceli sempatik insanlardır neticede yüklenmemek lazım.

YENGEÇ ERKEĞİ: Hah işte bunlarla evlenin! Bu burçtan çok iyi aile babası olur. Düşünceli, naif, sevgi dolu insanlardır hepsi.Su burcu olduklarından az biraz duygusal, sümüklüdürler ama kırmayın notlarını kıyamam onlara. Yengeç erkeği çok evcimen olup, etrafa şefkat fışkırttığından kadın kısmına biraz afakan basabilir. Zaten kadınlar nerde eziyet, orda meziyet diye gençlik yıllarını telef ettiklerinden çok tercih etmezler bu burcun erkeklerini, ama yükseliş devri bitip gerileme başladı mı çoğu yengeç erkeği arar evlenmek için. Bir de annelerine az biraz düşkün ve uyuşukturlar ama sıkıntı yok. 


ASLAN ERKEĞİ: Hayrola canım bu ne ego! dediğimiz burçtur. Kendilerini parlatır da parlatırlar, konuşarak bir orduyu teslim alabilirler. Ormanların kralı ünvanını çok iyi taşıyan bu burcun erkekleri, adeta dünyaya avlanmaya gelmiştir; yer gök dağ taş kadındır onlar için. Eğer kedi gibi uysal değilseniz ya da onları idare edecek zekanız yoksa paspas olursunuz ilişkide. Zeki kadına bayılır, şovu severler. Etrafta en az 3 kişi yoksa balıklama bile atlamazlar. Hep bir liderim ben psikozu ile yaşadıkları için, tuvalet sırasında bile en önde durma ihtiyacı hissederler. İyi dostturlar, iyi yemekten, muhabbetten, sanattan, müzikten, anlarlar daha ne olsun...


BAŞAK ERKEĞİ: Arkadaşlar hazır mıyız? Nerde bir dengesiz, paranoid, falanjist varsa hor görmeyin arkadaşlar başak burcudur. Bir kadının sevgili olarak en son tercih edeceği burçtur (ha iyisi vardır muhakkak her burçta olduğu gibi) ama geneli fatal error'dür! Bu burcun erkeği aşkım sana akşam lazanya yapıcam kıyma almaya gidiyorum diye evden çıkar ve bir daha geri dönmez. Büyük hareketleri vardır, hepsinin ruhunda bir sanatçı vardır, o yüzden çok çilekeş ve  buhranlıdırlar. Duygularını Ediz Hun-Hülya Koçyiğit filmlerindeki gibi saklarlar, entellektüellerdir ve kendilerini dünyada hep bi başına hissederler, tıpkı Çiko gibi...Bu burcun sevmesi de, övmesi de uzaktandır ama öfkesi maşallah çok cüretkardır... Kendini en çok düşünen burçtur.


TERAZİ ERKEĞİ: Hava burcudur terazi, öyle buharlı ütü gibi yaşar. Uyumlu sempatik kimselerdir, nereye çeksen oraya gider problem yaratmazlar. Maymun iştahlıdır, bugün tenise yarın gülleye başlayabilir. Arkadaşları Namibya'ya yerleşse, hemen Google dan oranın para birimini öğrenip hazırlıklara başlar öyle arkadaş perverdir. Yalnız kalmaktan hoşlanmaz devamlı bir partner ararlar. Bakımlı, güzel kıza dayanamazlar. Özünde çok iyi kalpli olup kimseye zararı olmayan bir burçtur terazi, akıllı ve duyarlıdır. Ancak, Evlilik ve Terazi; Metin Milli ile Bar Rafaeli'nin birlikte olması kadar imkansızdır. Sevin onları, eğlenin, gezin ama sonra insan gibi evinize dönün.


AKREP ERKEĞİ: Nasıl ki Muhteşem Süleyman'ın vicdanı onun kıblesi ise, akrep erkeğinin de pipisi onun pusulasıdır. Yıllarca ortamlarda burcunun akrep olduğunu söyleyip, kızlardan Akrep mi? Aaayyy! çok sekse düşkündür tepkisi alan akrep erkeği, burçlarının bu mesir macunu etkisinin çok ekmeğini yemiştir. Konuşkandır akrep, komiktir, rahattır, işe güce çok koşturmaz, tesadüfen para kazanıp trilyoner olması en muhtemel burçtur. Bir de Türk Gençleri'mizi yakan Issız Adam filminden en çok nasiplenen bunlardır; bir serkeş tavırlar, bir dünyayı sel basmış ördeğe vız gelmiş haller, bir yalnız başına plak dinlemeler vardır ruhlarında. Çabuk aşık olur, zor evlenir akrep erkeği dikkaaat!

YAY ERKEĞİ: Kızların en yakın arkadaşı, kederli anlarının vazgeçilmez dostudur. Sempati dozajı yüksek çakallardır. Yaşadıklarından ders çıkarmaya çalışıp bunu başaramayan ender burçlardandır. Karı kıza olan düşkünlüğü ve disiplinden uzak yaşamı, kıçında don yokken sefahat içinde yaşamaya sevk eder bu burcu. Gerçekten de Magic Necmi etkisi yaratırlar kızlar üzerinde; tatilde alışverişte konserde yanında ille de bir yay erkeği olsun ister kız kısmı. Sevgilileri; "Neden bu kadar çok kız arkadaşın var yeaaa" diye isyan edince, hayatım ben dünya insanıyım, herkes benim arkadaşım gazozlarıyla uyuturlar insanı kanmayın! Arkadaşlarının göz bebeği, genç kızların Happy Feet'i olan yay erkeği, hakkaten de çok tatlı ve sevimlidir, ben de severim o serserileri.

OĞLAK ERKEĞİ: Kahvaltıda tereyağına, yükseklerden Ağrı Dağı'na bayılır oğlak erkeği. Neşelidir, dediğim dedik, çaldığım düdüktür. Bir şeyin mantığını anlamazsa hayatta o işe girmez, o yüzden anlayana, ikna olana kadar sorar da sorar. Titizdir, düzenlidir, içinde Edremitli Emekli bir Astsubay yaşar. Sadıktır, kuralları vardır; uykusuzken çıkmaz yola, aşıkken bakmaz sağa sola. Çabuk parlayıp, çabuk söner ama Kindar Sürpriz değildir. Annesine tapar, annesine benzeyen, saygı duyduğu bir kıza da nikahı basar. Hesabını bilir, şovlara kaçmaz, lazerle köprüye adınızı yazdırmaz ama çocuklarınızı özel okula yazdırabilir. Gizli kıskançtır, çok belli etmese de bazen sizi arabadan atıcak kadar kıskanır ama atmaz. Takıntılıdır, zor beğenir, eleştirir, ideal mesleği pop star alaturka jürisidir.

KOVA ERKEĞİ: Az biraz megalomandır, onca yeteneği bir bünyeye nasıl sığdırdığına şaşar kalır kova erkeği. Yaratıcı ve komiktir, kolay beğenmez, çıtayı yüksek tutar, evde kalmaya en meyilli burçtur. Teknolojiye meraklıdır, iphone 5 çıkarken, 6'nın videolarını google'dan aratır. İçinde mesnetsiz bir dram vardır, hiçbir derdi yokken bile İbrahim Tatlises gibi 3 saniyede ağlayabilir. Sabırlıdır, ama patlayınca en iyi çıkış yapan erkek sanatçı olup, ortalığı dağıtır. Al işte bir arkadaş canlısı burç daha, annesini migrosa götürmeye üşenip, arkadaşı için böbreğini verebilen burçtur. Çevreleri geniştir, sevilirler. Bir gün jet pilotu, bir gün oyuncu olmak isteyebilirler, hayalperesttirler. Kendi burcum diye söylemiyorum ama hepsi mi entellektüel olur arkadaş :)

BALIK ERKEĞİ: Bir kızı tavlarken önce esprilerine, sonra yaradana sığınırlar. Biraz diva kaprisleri vardır; her yerde yemez, herkesle görüşmezler. Zeki ve komiktirler, rahatlarına düşkündürler, imkanları olsa bütün dünyayı L koltukla kaplatıp, bütün güney sahillerine klima taktırırlar. Zaman zaman tosuruktan nem kapsalarda, bir süre sonra gülüp geçerler. Çabuk demotive olan duygusal burçlardır, bu yüzden alkol dokanabilir dikkat. Ailesine, evine düşkündürler. Arada bir ruh halleri gidip gelir, kova erkeğinde olan mesnetsiz dram balık erkeğinde de vardır. Bazen cinnet geçirip; bütün dünya bana mı karşı ulaaaan! diye nara atabilirler. Çok iyi aşık, aranan arkadaştırlar. Aldatma ihtimali sıfıra yakın olan burçtur ama yine de Allah şaşırtmasın tabi.      

27 Nisan 2012 Cuma

Kibir ve Gözyaşı

Kibirden nefret ederim, her türlüsünden. O diilde bu diye sohbetin içine edeninden, bir yere senden 15 dakka önce girdi diye seni aşağılayanından, parasıyla gözünü, gönlünü yoranından, nefret kere nefret ederim.
Bir de kibri mesleki deformasyon haline getirenler var. Bu yavrularımız zaman içerisinde yaptıkları işin heyecanına kapılıp, üzerlerine o kostümü giyer, bin beşyüz havalarla dolaşırlar. Avukat olup da her konuşmada adalet ve hakkaniyet dersi veren mi dersin, turizimci olup da seyahat etmek bizim işimiz, sen o vizyonunla ancak ümraniye de gezersin havalarını mı yersin, yoksa tezgahtarların (alınmasınlar "satış elemanı"dır hepsi) "ay senin kıçında donun yok nerden alıcan o louis vuitton çantayı bırak bırak" bakışlarını mı seversin sen seç...

Ben size bugün kibirli "satış elemanı" ile yaşadığım maceramı anlatayım. 29 yıl sonra kardeşlerimin odasındaki çekyatta Mükremin Çıtır gibi yatmaktan kurtulup, kendime şahane bir ev kiraladım. Ama nasıl mutluyum nasıl gururluyum anlatamam. Hiç gitmediysem 10 kere İkea ya, 5 kere Mudo Home'a gittim. Aklımı yitirip her şeyi aldım sanıyordum ki çarşaf, nevresim, yastık almadığımı gördüm. Koşarak şehrin enn pahalı alışveriş merkezine gittim ve evli arkadaşlarımdan duyduğum en pahalı yastık yorgancıya girdim. Ama bütün gün koşturmaktan suratım bir balmumu, ellerim torna tesviye mezunları gibi yumuk yumuk, ağzım dilim kurumuş olarak mağazaya girdim. "Satış elemanı" bana öyle bir baktı ki, mağazada dress code (kıyafet yönetmeliği) var ve beni içeri almıycaklar zannettim. Kadın bana yarım ağızla hoşgeldi..z.. filan gibi bişeyler söyledi, ben de hemen, "Benim acil yastık, yatak örtüsü, çarşaf ve nevresim almam gerekiyor, zira artık bu gece uyumak istiyorum." gibi yersiz şakalar yaparak kadını yumuşatmaya çalıştım.

Benim böyle gerzek bi huyum vardır; ortam ve insanlar gerginse, bir umut şakalarıma tutunurum. Baktım kadın oralı bile diil, bende onun hoşuna gidecek müşteri olmaya çalıştım. Ver kaşarı ver sucuğu diyerek tanesi 410 tl olan iki kaz tüyü yastık, 300 er liradan nevresim takımı ve 120 lira olan yastık kılıflarından aldım. Beni gören akşam gerdeğe girecek sanır, yatağa yorgana öyle hevesliyim. Ve kasaya geldiğimde 2100 tl lik bakiyeyi görünce gerçekten gözlerim doldu, ciğerim yandı. O saatten sonra hayır alamam çok pahalı desem kibirli kadına çok ayıp olacak! (Niyeyse biz çılgın türkler böyleyizdir, başkaları için yaşar, alışveriş yapar, evinin 5 metrekare odasında 6 kişi oturur, iki yabancı gelince 35 metrekarelik misafir odasına geçeriz koltukların örtülerini kaldırıp...) Ben de kredi kartımı bi havalarla verdim ve kadına akşam eve akbille dönmeyecekmişim gibi bi bakış atıp, bu poşetler burda kalsın ben bir de Chakra'dan (yine babamın ten maaşı bir mağaza) havlu bakayım hahaayy dedim. Kibirli tezgahtar beni gözleri ışıldayarak onayladı, onun gözünde artık bir Madonna bir Kyle Minogue'dum, star kumaşım gözlerime, cüzdanıma işlemiş bi şekilde mağazadan görkemli bir yürüyüşle çıktım. Çıkar çıkmaz beynim uğuldamaya gözlerim kararmaya başladı, ulan ben naapmıştım, Kadına hava atıcam diye bir anda yetersiz bakiye olmuştum. Hemen Chakra da yalandan havlu bornoz bakıyo gibi yapıp, fiyatlarını görünce de; "heralde bu bornozlar kurularken masaj da yapıyo" diye mırıldanıp usulca yerine bırakırken, paramı geri almanın peşine düştüm.

Mağazaya tekrar girdiğimde az evvel beni anne şefkatiyle yolcu eden satış elemanını buldum ve "benim acil bu aldıklarımı iade etmem lazım, biraz önce nişanlım aradı, bana sürpriz yapmış ve diğer avm'deki mağazanızdan bana ne lazımsa fazla fazla almış dedim coşkuyla. Kadın gerildi göz bebekleri titredi ve sakin bi sesle "yaaa öyle mi olmuş" dedi ve yalanını yiyimm senin der gibi baktı. Kadının ses tonundan mı, gergin bakışlarından mı, hayat pahalılığından mı, gerçekten yalanımı yemediğinden mi bilmem, kadın sorusunu bitirir bitirmez ben bir ağlamaya başladım ama nasıl böğürüyürom iç çekerek tataklarım akarak ağlıyorum. Kadın şok oldu, müşteriler bakakaldı,  mağazadakiler yanıma su selpak koşturdu. Ben de başladım anlatmaya; "aslında öyle değil, nişanlım aradı doğru, ama ben hevesle aldıklarımı anlatırken bana bağırmaya başladı: "ben ne düşüncesiz, ne şımarık insanmışım, ilerde çoluğun çocuğun rızkını bornoza çarşafa yatırırmışım, zaten yemek yapmayı da bilmezmişim, aldıklarımı iade etmezsem bu evliliği unutmalıymışım...Allah kahretsin bu erkekleri, boşuna demiyorlar, ele karış yele karış diye bu yaştan sonra da birini bulamam diye ağlak ağlak bitirdim cümlemi. Bu samimi halimi gören kibirli kadın bir anda hayatının paylaşımını yaşamış gibi omzuma dokundu ve "sakın üzülmeyin, ben anlamıştım siz -iade edicem bunları dediğiniz anda bunun altında bir erkek olduğunu" dedi. Ve bir anda kendi kocasını, ne sorumsuz olduğunu, kendisinin günde 12 saat çalışmasına rağmen adamın 3 yıldır iş bile aramadığını anlattı. Bana yardımcı olacağını, mağaza çalışanlarının % 50 indirimleri olduğunu, istersem kullanabileceğimi söyledi. Bunu duyar duymaz sümüğümü sildim ve sezon ürünlerinde de indiriminiz geçerliyse, şu nevresim takımını aliym bari %50 indirimle, hem size de katkım olur dedim. Kibirli tezgahtar gülümseyerek, tabi gelin seçelim beğendiklerinizden birini dedi. Gözyaşının kibri yendiği o kutsal günde, rahatlamış bir şekilde nevresim seçerken canım babamın sözü geldi aklıma; "Kazla tavuk tartılmış tavuğun götü yırtılmış." Benim gibi insan üstü meziyetleriniz yoksa sizden rica ediyorum o pahalı mağazaların önünden bile geçmeyin sevgili okuyucularım. Hepinize esenlikler dilerim.