23 Kasım 2012 Cuma

-The Düğün- 

Yıllar sonra gönlüme göre birini bulup, Allahın izniyle babamdan istenip, düğün hazırlıklarına başladım. Dikkat ettiyseniz başladık değil başladım diyorum, çünkü bu süreçte damat, organizatorler için salondaki kolonla, masayla eş değer. Onun görevi sadece en seri ve en hızlı şekilde Spider Man gibi paraları havaya sıkmak. Ama gelin öyle mi; gelin başı onda, gelin yolu onda, gelin buketi onda, yani düğün esnasında Allah muhafaza damat olmasa, vallahi çok farkedilmez yokluğu; gömlek değiştirmeye gitti, sigaraya çıktı diye bütün düğünü idare eder bi gelin tek başına. 


Gelelim bu melekleri kıskandıran gecenin hazırlıklarına; Önce tabi Mekan. Bu büyük bir sıkıntı; çünkü herkes sözleşmiş gibi aynı hafta evleniyor, herkes aile olmak için birbiriyle yarış ediyor ve bu yüzden hiçbir otelde yer yok. Araya binbir tanıdık koyup İstanbulun en güzel otellerine gidiyoruz ve zannediyoruz ki en azından genç yavrularımıza yardım için %25 indirim yaparlar. Kişi başı yemek fiyatını sorduğumuzda şu cevap geliyor, biz size hemen bir teklif geçelim (yani geçirelim:)  Ve atıyorum kişi başı 140 euro olan mekanın, -en son o da sizin için notuyla- 135 euroya geldiğini görüyoruz gözlerimiz dolarak. (Nedense adeta Floransada evleniyormuşuz gibi her yer euro ile fiyat veriyor, yani otellerimiz Avrupa Birliğine çok hazır.)


İkinci etap, düğün detaylarını organize eden organizasyon şirketleri; yani ingilizce adıyla "Wedding Planner"lar. Allah Allah diyor insan ismini duyunca, heralde ben bunlara herşeyi teslim edip çekilicem, düğün günü de gelinliğimi damatlığımı çekip, nikahtan sonra piste koşucam. Ama öyle olmuyor elbette, günde 20 kere telefonda konuşmanıza rağmen, beyaz istediğimiz gül sarı, kesinlikle olmasın dediğimiz peçeteler, kuğu şeklinde katlanarak geliyor, ayakta kalan davetlilerse hipnoz ve telkin yöntemi ile bekletiliyor. 

Gelelim bunların fiyatlarınaaa; Herkesin yedirebildiğine geçirdigi bir sektör düğün organizatörlüğü; osuruktan bir ayna üstüne 5 şamdanlı mum, yanına da kuğulu peçete koyup,  masa düzeni kişi başı 50 tl. diyorlar. Siz de hemen 50 tl.yi 400 kişi ile çarpıveriyorsunuz. Ekstra birşey mi istediniz
mesela sandalye giydirmek, tabi hemen yapalım, yalnız sandalye başı 5 euro diyolar. Tabi hemen onu da tl ye çevirip 400 le çarptığımızı söylememe gerek yok. Zavallı damat evlenmese Ferrari alabileceği bu parayı etrafa saçarken, siz sahne, ışık, dj ve sanatçı ile anlaşıyorsunuz. Tabi ya, herkes sizin için kalkıp gelecek o gece, insanlar güzel bir ambiyansta eğlenmesin mi? Onda da çeşitli fiyatlar var tabi, Şişhaneden 150 tl ye alacağınız  robot ışıklarla sahneyi aydınlatıp, 20 bin tl isteyenler, herkesin ipod listesinden çalabileceği remixleri 3 saat çalmak için 10 bin tl isteyenler bu süreçte sinirlerinizi baya yıpratıyor. Ama en güzeli fotoğraf ve video. "Hikaye Fotoğraf" diye cıncıklı bir isim bulmuşlar. Nedir, sabah gözünün çapağıyla seni kuaförde çekmeye başlayıp, makyajım Devran Çağlar gibi oldu diye ağladığın andan, düğün sonunda ayaklarin şiş odaya çıkana kadar sapık gibi takip edip, bunun için de ekstra 7500 tl istiyorlar. Kazara sen buna gerek var mı dediğinde -Aaa lütfen siz bunu hiç sormamış olun, herşeyden kısın bundan kısmayın diye sizi hipnotize ediyorlar. Sanki Mr. and Mrs. Smith çiftiymişiz gibi, çift kamera takibi de bizden diye ekliyorlar. 

Ve herşey bitip survivor gibi düğün haftasına geldiğinizde, sizi dramların en büyüğü bekliyor; davetlilerin oturma planı. İşte biz bu noktada imam nikahıyla yıllarca yaşamaya karar verdik. Şöyle ki; bizim insanımızda lcv (yani lütfen cevap veriniz) kültürü yok denecek kadar az. Aranan davetlilerin bazıları da sanki James Bond muş gibi;  -Son saniye göreve çağırmazlarsa gelirim-  gibi gizemli cevaplar verince, siz de mecburen tahmini kişi sayısı ile masa düzeni yapıyorsunuz. Ama dert bitti mi bitmedi. Halamlar dayımlara küs, Ahmet Selin'in eski sevgilisi, protokolu katiyen ikinci sıraya koyamam diye diye, düğünde en çok eğlenmek istediğiniz arkadaşlarınızı en rutubetli, en duvar dibi masalara atıyorsunuz. Bir de gelip gelmiyeceği son dakika belli olan bordo bereliler geldi mi hooop bir daha masa düzeni bir daha çile, çünkü masalar 10 kişilik ve birbirini seven, en azından tanıyan 10 kişiyi bir araya getirmek, gazete eklerine sudoku hazirlamakla eş değer.

Ama anlayışlı eşim ve ben bunların hepsinin altından kalkarak geldik düğün gününe. Ve en büyük eğlence de o zaman başladı işte.

O da bir sonraki yazımda...

Sevgiler 

Ayşe Balıbey Tanıl

(hahahahaa hep bunu yapmak istemiştim:)