1 Eylül 2009 Salı

Trambolin'den Nasıl ve Neden Düştüm! Volume I

İlk yazımda kadınlar ve erkeklerin farklılıklarından bahsedeceğimin sinyallerini vermiştim, yazıyı okuyan beğenisini ileten ve üye olan arkadaşlarımın fikir birliği ve ısrarı sonucunda bir süre daha kadınlar ve erkekler hakkında yazmaya devam edeceğimin bilgisini vermek isterim.

Bugün size anlatacağım hikaye sonu benimkiyle aynı olmasa da herkesin başından geçmiş ya da geçmesi muhtemel bir olaydır. Maceramız İstanbul'da başlayıp bir hastanenin Acil'in de son buluyor.

Günlerden bir gün sevgilime kızıp içimde ne varsa sayıp döküp, en sevgili arkadaşlarımı da yanıma alarak çok sevdiğim bir arkadaşımın sayfiye yerindeki evine kafa dinlemeye gittim. Gittim ama benim aklım hala o sinirle sevgilimin yüzüne söyleyemediklerimde, ah nasıl da o lafı göğsümde yumuşatıp çaaat diye gelişine vuramadım, hay Allah nasıl da şu  yaptığı düşüncesizliğin lafını iki ters bi düz edip de sokamadım diye diye gelmişim arkadaşımın evine. Yani bana ne söyleseler boş, bedenim orda ama ruhum intikam duygusuyla alev alev yanıyor, gülüyoruz eğleniyoruz ama nafile aklım bık bık beni yiyor. En kötüsü de onun Aladağlardan serin bir şekilde evinde Play Station 2 (3 daha çıkmamıştı o zaman) oynadığını, pazar akşamı GS'ın maçına gidip hörölöy hörölöy coştuğunu adım gibi biliyorum. Öyle olduğunu düşündükça daha da sinirleniyorum tabi, ben niye herşeyi kafama takıyorum ki bi huzurla otur işte ya diyorum kendi kendime. Ama nafile ne yaptıysak beni kesmedi. Çok güzel geçti kafa dinleme tatilim; sevgilim bir kaç kere arayınca;
"lütfen arama beni kafa dinliyorum" diye havaları attım, ondan mesaj geldikten 6 saat sonra "iyiyim" ya da "iyi geceler" gibi tek cümlelik cevaplarla tirbimi de attım Allah'ıma çok şükür. Zaten kızların bu haybeden gururu da olmasa ellerinde ne kalırdı hiç bilmiyorum, sırf hava civayız valla.

Neyse akşam oldu güzel tatil beldesinin ennn sosyetik klübüne gittik ha klüpte stand (nam-ı diğer uzun ayaklı bar masası, üstünde en az 450 T.L lik Votka açtırmak farz) bulamadık sefil olduk daha da buraya gelmeyiz dedik ama hala havalarımız dahası benim havam 1500, uzaktayım ya, nasıl olduğumu merak ediyor ya, isterse evin balkonunda vişne suyu ve pötibörle eğleneyim hiç umurum değil sonuçta kafa dinliyorum kendime gizemli bi havalar bi süsler vermişim (zaten çiftleri hep bu samimiyetsizlik, gizemli havalar bitiriyor ona da başka bir yazımda değineceğim) gerisi hikaye. Evimize geldik yatıcaz artık son dedikodular, ben iki gün uzaklaşmanın da vermiş olduğu gazla fena rüzgar yapıyorum; "
yok yani bizden bişye olmaz, çok özensiz çok sorumsuz, artık bitti bu iş beni kaybeden kendini kaybeder bi daha geri dönüş yok" filan, arkama da arkadaşlarımın desteğini almışım ki Allaaaah tutmayın beni. (O zavallı arkadaşlarımız da, ayrılırız sevdiceğimizden gider ağlarız,
"tabi canım çok terbiyesiz adamdı iyi yaptın sana adam mı yok" derler,
2 gün sonra barışıp siz barışmanıza bahaneler bulup maniler düzüp;
"ama çok pişmandı bir daha asla üzmem dedi bu sefer son zaten" diyince başlarlar;
 "yaa biliyor musun aslında siz çok yakışıyosunuz, şu huylarını bir düzeltse on numara çocuk" demeye. Yazık onlar da naapsınlar sizin gibi aşkta habire tornistan yapan adama denk gelmişler idare ediyorlar.)

Anlattığım gibi geceden arkadaşlarıma rüzgarımı yapıp yattım, sabah zımba gibi kalktım, herşeyi yapacak bir kayayı Battal Gazi gibi yerinden oynatacak güçteyim. Zaten sevgilisinden ayrılan kız kısmına böyle olur, ya fazla enerji yüklemesinden "Seveceğiiiim Sev!, Gezeceğiiiim Gez!" şarkısı kafasında yankılanarak deli dana gibi kendini yollara vurur ya da yıllardır ertelediği hobilerini sandıklardan çıkarır hobisi yoksa bile muhakkak derhal yaratır. Mesela ben sevgilimden ayrılınca çok başladım İspanyolca kursuna, Tai Bo'ya, Reiki'ye, Eskrime ki  hiçbirinde tutunamadım nedense.

Uzatmayayım sabah gittik deniz kenarına hayat doluyum enerjiğim ya, beni öyle yastıklarda insan gibi güneşlenmek kesmiyor, hadi deniz bisikleti kiralayalım, hadi jet ski ye binelim aaa trambolinde varmış hadi kızlar zııplayalııııım. İşte bu son cümledir benim yazın başından sonuna kadar 3 ay yataklarda sürünmeme sebep olan. Kızlar da eksik olmasınlar bir kaç sevgi naarasıyla eşlik ettiler sevincime ve attık kendimizi tramboline. Ama trambolin dediysem öyle kendini dangıl dungul atarak zıplayabileceğinizi zannetmeyin. Trambolinden sorumlu bir görevli var zıp zıpın başında (gerçi o görevli aynı zamanda deniz bisikleti kiralayıp haşlanmış mısır da satıyor ama olsun neticede en yetkili kişi o) görevli ayağınızı şöyle kırın, dizinizi böyle bükün diye bize direktifler veriyor. Bana trambolinde eşlik eden birbirinden zarif iki arkadaşım tatlı tatlı zıplayıp şen kahkahalar atıyorlar. Ben çok kararlı, harika, mutlu, hayattan umutlu eğlence doluyum yaa, Sertab Erener'in klibindeki gibi zıplayıp ayaklarımı tutmaya, yukarı en yukarı zıplamay çalışıyorum, görevli de bana nedir acaba bu hanım kızımızın problemi diye ara ara bakıyor. Ben bir ara havalandım havaladım yere inerken dengemi kayderek çotaaaaank diye topuklarımın üstüne çöktüm, o arada sol dizimden bi tık sesi geldi ama aldırmadım tekrar kalktım tekrar zıpladım, baktım dizim baya sızlıyor oturdum trambolinin üstüne dizimin davul gibi şişmesine seyrettim saniye saniye. O anda bilge görevli anladı bir sorun olduğunu, geldi iyi misiniz filan dedi ben de çok ağrıyor bacağım basamıyorum üstüne diyince hoop diye aldı beni kucağına doğru denize. Ben de sizler gibi "acaba denizde ne ola ki iyi mi geliyor kırığa çıkığa" derken patlattı çözümünü:
"Belki bi etkisi olmaz kırığa abla ama deniz büzzzz gibidir ayağını yere basarsııın, belkim biraz yüzer açılırsın, soğuktan acını unutursun" dedi.
Benim bu medikal ve bilimsel çözüm karşısında dilim tutulurken,  kendisinin o mevkideki (sahil tarafı kum üstü trambolin görevlisi) bu göreve bileğinin hakkıyla getirildiğini anladım.
Ama artık sızlayan bacağımın ağrısına dayanamayıp başladım ağlamaya, arkadaşlarım panikle denize koşup beni ordinaryus görevlinin elinden kurtarıp şezlonga yatırdılar.

Ben şezlonga ağlayarak ve topallayarak giderken görevli arkamdan "Abla zıp zıpın tenesi 1 lirra, amma sen düştün ağladın telef oldun sana beleşşş" deyiverdi. Allah razı olsun o zor anımda paranın derdine de düşebilirdi...


Dizimdeki problem neydi?
Arkadaşlarım kırığımla ne kadar ilgilendi?
Bu bacak beni ne kadar yataklarda yatırdı?
Sevgilim bu süreçte neler yaptı?

Hepsi yazının devamında, beni takip edin...

        

7 yorum:

  1. hadi hadi çabuk yaz Ayşe çok merak ediyorum !

    YanıtlaSil
  2. Ayşa süpper olmuş bebeğim..seveceğiiim sev! gezeceğiiim gez!! :))

    YanıtlaSil
  3. hafif bir ayşe arman tadı aldm yazıdan.
    sakın meksikalı bahçıvanından bahsetmeye başlama yakında.

    YanıtlaSil
  4. acaba dedim bu seninle GS klüpte ilk tanıştığımızda alçıda olan mı yoksa sende bu maceralardan daha çok mu var??

    YanıtlaSil
  5. Evet canım tanıştığımızdaki alçının hikayesi:)

    YanıtlaSil
  6. ya bu yazılar neden böyle bıçak gibi kesildi. niye devamı gelmiyor. bu sürece yazarın tıkanma süreci diyebilir miyiz? merakla yeni yazıları bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  7. Bugün yazıyorum hemen, ilginiz için çok teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil